Prof. Dr. Henning Dralle İle Röportaj

1. Endokrin cerrahisi tanımı sizce neyi içermektedir ve endokrin cerrahisinin uçları nereye kadar uzanabilir?

Uluslararası Endokrin Cerrahları Birliği (IAES)’in 1979 yılındaki kuruluşundan bu yana endokrin cerrahisi, tiroid, paratiroid, adrenal ve gastrointestinal ile pankreasın nöroendokrin tümörlerini içeren cerrahi alan olarak tanımlanmıştır. Burada önemle vurgulanması gereken husus, cerrahi tanı ve tedavi için temel bilimlerin (anatomi, fizyoloji, genetik ve patofizyolojinin) vazgeçilmez olduğudur.

Cerrahinin son 30 yılında olduğu gibi, endokrin cerrahide de ulusal ve uluslararası temelde oldukça önemli değişimler olmuş ve organa özgü cerrahi oldukça gelişmiştir. Böylece günümüzde, pek çok ülkede, endokrin cerrahisinin tiroid ve paratiroid cerrahisini içeren ‘boyun endokrin cerrahisi’ne yoğunlaştığı, bunun yanısıra kulak-burun-boğaz, üroloji, gastrointestinal sistem ve hepato-pankreato-bilier sistem cerrahisi gibi disiplinlerin de endokrin cerrahisine ait bazı özel alanlarla ilgilendiği göze çarpmaktadır. Yalnızca cerrahi dışı disiplinler ile endokrin cerrahisini içeren bir takım çalışması değil, aynı zamanda endokrin organa özgü cerrahi uygulayan disiplinler-arası bir takım çalışmasının günümüz endokrin cerrahisinde çok önemli bir husus olduğunu düşünüyorum.  

Avrupa Yeterlik Kurulu, bu nedenlerden dolayı, endokrin cerrahide yeterliliği 2 ayrı alanda vermeyi uygun görmüştür: Boyun endokrin cerrahi ve Endokrin Cerrahi. Almanya’da, endokrin cerrahisi üst ihtisası diye bir ihtisaslaşma mevcut değildir. Endokrin organ cerrahisi genellikle genel cerrahlar tarafından uygulanmaktadır.

Kişisel olarak, endokrin cerrahının, endokrin cerrahisinin hangi alanında eğitim alıyorsa alsın, organa özgü tüm cerrahiye hakim olması, tiroid kanserinde genişletilmiş rezeksiyonlarını (servikoviseral, lateral boyun, transsternal mediastinal, minimal invaziv, vb), pankreas ve karaciğer cerrahisini uygulayabiliyor olması gerektiğini düşünüyorum. 

2. Endokrin cerrahisini tercih etmenizin nedeni neydi? Almanya ve Avrupa’da, endokrin cerrahisinin gelişimi sırasındaki engeller neydi?

Akademik kariyerime genel ve endokrin patolojiyi inceleyerek başladım. O dönemde edindiğim bu deneyim beni endokrin organların cerrahisi konusunda oldukça heyecanlandırdı. 

Yukarıda da belirttiğim gibi, diğer cerrahi alanlarda olduğu gibi, endokrin cerrahisi bir değişim süreci içerisindedir. Endokrin cerrahının öne çıkan önemli özelliği şu olmalıdır: Temel endokrin araştırma, (pato-)fizyoloji ve genetik konusunda mükemmel eğitim almış olması. Ancak, günümüzde hastalar, bu cerrahlardan ‘süpermarket cerrahları’ olmalarını beklemektedir. Hastalar, etrafı hastalığın tüm ayrıntıları ile ilgilenebilecek ve gereğinde her tür tedaviyi uygulayabilecek birçok farklı disiplinlerden gelen uzmalarca sarılmış bir cerrah beklentisi içerisindedirler. Günümüzün modern endokrin cerrahları, daha dar kapsamlı, ancak daha derin sorumluluk alanı oluştururak bu felsefeyi benimsemeye çalışmaktadır.  

3. Minimal invaziv cerrahi ile ilgilenen bir endokrin cerrah ne kadar ileri gidebilir? Bu da bir değişim mi, yoksa dikkatli mi olmalıyız?

Günümüzde, minimal invaziv cerrahi; tiroid, paratiroid, adrenal ve pankreas, yani endokrin cerrahisinin bir parçasıdır. Hastalar bu tip cerrahiyi talep etmekte, enstrümentasyon bu tip girişimlerin yapılmasını imkan tanımakta, bu nedenlerle de minimal invaziv cerrahiyi uygulamalıyız. Hem genel, hem de endokrin cerrahisi için söylemek gerekirse, minimal invaziv girişimlerin kısa dönem sonuçlarının çok iyi olduğunu biliyoruz, ancak uzun dönem sonuçlarının kısa dönem sonuçları kadar başarılı beklentimiz henüz yeterli karşılık bulmuş değil. 

Çalıştığım klinikte, minimal invaziv endokrin cerrahi ile ilgili tüm yöntemler hastalara sunulmaktadır. Bunlara, tiroide aksiller yaklaşım, minimal invaziv paratiroidektomi, laparoskopik ve retroperitoneoskopik adrenalektomi ve laparoskopik pankreas rezeksiyonları dahil. Minimal invaziv yöntem ile çıkarılabilecek lezyonu olan bir hasta, hangi yöntemin tercih edileceğine kendisi karar vermektedir.    

4. Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’deki meslekdaşlarınızla olumlu ilişkiler içerisindesiniz. Bu konudaki deneyiminizi göz önünde bulundurarak Türk endokrin cerrahisi konusundaki görüşleriniz nelerdir? 

Bildiğime göre, genel anlamda, Türkiye, Avrupa ve Amerika endokrin cerrahilerinin birbirinden farkları bulunmamaktadır. Türk cerrahları, modern endokrin cerrahinin tüm yöntemlerini benimsemiş ve iyi donanmış durumdadırlar. Konusunda ehil, üst düzey uluslararası merkezlerle de iyi ilişkiler kurduklarını görüyorum. Türkiye’nin uluslararası konferanslar düzenlemek üzere mükemmel seçeneklerinin olduğunu da görüyorum. 

5. Avrupa ile ilişkileri geliştirmek veya bunun tam tersi için, Türkiye’deki endokrin cerrahlarına öneriniz nedir?

Avrupa Endokrin Cerrahları Birliği (ESES), Avrupa’da endokrin cerrahiye ilgi duyan tüm cerrahları bünyesinde biraraya getirmek amacıyla yeni oluşturulmuş bir topluluktur. Türkiye’deki tüm endokrin cerrahlarını, bu birliğin bir parçası olmak üzere, davet ediyorum. Türk endokrin cerrahlarının gelecekteki ESES kongrelerinden veya çalıştaylarından birinin ev sahipliğini üstlenmelerinden mutluluk duyacağım.

 

Henning Dralle, MDFRCS FACS
ESES Past President
Professor of Surgery and Chairman
Department of General, Visceral and Vascular Surgery
University Hospital
Medical Faculty
University of Halle-Wittenberg
Ernst-Grube-Str. 40
D-06097 Halle/Saale
Tel  +49-345-557 2314
Fax +49-345-557 2551
E Mail     henning.dralle@medizin.uni-halle.de



 İngilizce olan orjinal röportaj metni için tıklayınız.